Kimsesiz Valiz

Liselerarası tiyatro festivali için İTK ile Kayseri'ye geldik,bugün de Antalya'ya doğru yola çıkıyorum. Kayseri Havaalanı inanılmaz kalabalık, içeri girebilmek için uzun kuyruklarda bekledim. Arada olurmuş böyle şeyler, bugün de bana denk geldi ama Efe ile Adana'daki dönüş maceramızdan sonra işi sağlama alıp erkenden gelmeye karar verdiğim için şimdi oturup bu yazıyı yazacak kadar zamanım var.

Buraya gelişimiz Salı sabahıydı, havaalanında iner inmez "tuvaletler" yazan yere bir öğrencim ile gittik, geri dönmeye çalıştığımda giremedim çünkü orası çıkıştaymış ve güvenlik nedeniyle içeriye tekrar alamıyorlarmış, içeride başka bir tuvalet varmış ve Kayseri'ye gelenler bunu sık yaşarlarmış. Bir süre güvenlik görevlisiyle sohbet ettik, bana güvenmiş olacak ki bagajlar geldiğinde beni geri içeri aldı. Grubumuz 14 kişilik ve hepimiz bagajlarımızı beklemeye başladık. Tüm bagajlar geldi ve bantta sadece bir tane kimsesiz valiz kaldı.  Bant durup da valizle göz göze gelince, bir başkasının valizi ile karıştığını anladım. Hemen onu alıp dışarı fırladım, valizimi alan kişiyi bulup değiştireyim diye ama tabi insanların çoğu gitmişti ve görünürde benim valiz yoktu. 

Güvenlik görevlisine gittim durumu anlattım sonra çıkış kapısından tekrar bagaj verilen yere geçtim başka birini bulmak için, bu sırada grup arkadaşlarım şaşkın bana bakıyorlar "bu bir şaka olmalı" arkamdan az önce konuştuğum güvenlik görevlisi belindeki silahı tutarak koştu "hanımefendi kaç defa girip çıkacaksınız yasak oradan geçmeniz" diye bağırıyor ben de "ama valizim karışmış girmeyim de ne yapayım" diyorum. Ekiple birlikte bizimle ilgilenecek birilerini beklemeye başladık, bu sırada içimde bir rahatlık var, ne de olsa valizi açınca onun olmadığını anlar ve bir şekilde bana ulaştırır diye hissediyorum. Hissediyorum diyorum çünkü o sırada ne düşündüğümü bilmiyorum, birden valizin içine bakmak aklıma geldi, fermuarını açtım baktım içeride bana gülümseyen yeşil- mavi fularımı gördüm. "aa bu valiz benimmiş" dedim bir öğrencimizse "geldi mi valiziniz hocam" dedi, Ayhan Hocamız da "zuhur etmiş çocuğum" dedi. Ben de kendimi günün şaşkını ilan ettim. 

Bu yolculuğumda daha çok eşyaya ihtiyacım olduğu için annemin valizini almıştım ve sonrasındaysa kendisini tanımadım, kayıplara karışmadığı için mutluyum:)

Kayseri'de Liselerarası Tiyatro Festivali bu yıl 12. sini düzenliyormuş ve uluslararası bir organizasyon, bizi çok iyi ağırladılar. Kayseri'yi gezdik, oyunumuzu oynadık, juri üyeleri ile sohbet ettik hatta 38 Kenttv'de canlı yayına bile çıktık. Festivalden çok bahsetmeyeceğim, burada gördüklerimi ve hissettiklerimi anlatmak istiyorum.

Buraya geldiğimiz ilk gün Kayseri Bilim Merkezi'ne gittik. Orada harika bir yer vardı, Gökevi.
Gökevi, yuvarlak bir yapı, tavanı kubbe, sinema salonu gibi bir yer düşünün. Yukarıya görüntü yansıtılıyor, koltuklar geri yatıyor ve görüntü dönerken siz de dönmüş gibi oluyorsunuz. Orada bir kozmik yolculuk yaptık, yıldızlar, gezegenler, kara delikler arasında. Çok etkileyiciydi. Bilim merkezinde başka şeyler de vardı, deneyler yaptık, gözlem yaptık, yeryüzünden gökyüzüne dünyadaki ve evrendeki şeyleri inceledik. Bir kasırga odası vardı, bayıldım. 

Kayseri'ye gelmeden önce hakkında pek fazla şey bilmiyordum, kısa bir araştırmanın sonunda burada Selçuklu ve Osmanlı etkisinin çok yoğun olduğunu öğrendim ayrıca benim için şaşırtıcı bir diğer bilgi de Mimar Sinan'nın Kayseri doğumlu olması oldu. Kayseri şifahanesi'ne gittik. Şifahane kelimesini çok seviyorum, keşke şimdi de hastahane yerine kullansak. Kalabalık bir grup olduğumuz için çok fazla gezemedik ama aramızda hep bir Talas lafı geçti. oraya gidebilecek miyiz, gitsek zor mu olur ve sonunda gidemeyeceğimize karar verdik ve o akşamı çocuklar alışveriş merkezinde geçirmeye karar verdiler. 

Ayhan Hocamız okulda edebiyat öğretmeni ve  mübadele ile ilgili bir çalışması var ve onu da bir bildiri halinde sundu Tekirdağ'daki  kongrede, orada Erciyes Üniversitesinden Saim hoca ile tanışmış, o da mübadele ile ilgili çalışmalar yapıyormuş. Son akşamımızda Saim Hocayla da tanıştık. Sonra bizi Talas'a götürmeyi teklif etti, hava kararmıştı çok şey göremeyecektik ama yine de gitmek istedik. Çocukları otele geri götürdük, sağolsun Murat Hocamız onların başında kaldı ve biz de Talas'ı görmeye gittik.

Talas'ın bu kadar büyük olduğunu tahmin etmemiştim. Talas'ın adını duyduğumdan beri, bu adın bir anlamı olmalı diyip duruyorum ama kimse bilmiyor. Araştırdım ama hala bu adın anlamını ve kökenini bulamadım. 

Kayseri'nin adı da Sezar'dan geliyormuş, Sezar'ın şehri demekmiş. Talas çok eski bir yerleşim yeri, o kadar farklı kültür yaşamış ki orada. En sonunda da mübadele zamanında orada yaşayan Rum ve Ermeni halk orayı terketmek zorunda kalmış. Bir çok kilise var ve yapılar muhteşem. Büyük evler, geniş bahçeler. Akşam olmasına rağmen o yapıların güzelliği öyle çok etkiledi ki beni. Bir konağın önünde durduk, yapıya baktık şimdi lokanta olmuş ama güzelliği gitmemiş. En sonunda da Talas'ın eski meydanında durduk. 

Geniş bir meydan ve evler daire şeklinde yerleşmiş çevresine. Orada zaman durmuş, bir kaç tabela vardı onlar da olmasaydı bu zamana dair bir şey anlamazdık. O sırada yoğun bir acı hissettim, insanların evlerini bırakmasının, doğdukları toprakları bırakmasının acısını. Orada kalmışlardı, bence hala gitmemişler. Zaman o yüzden orada donmuş. Bıraktıkları şeylere dönme isteğinden. 

Yol boyunca mübadeleden konuştuk. Yaşanan olayları, çekilen acıları. Ait olmama hissini, geride bırakma hissini. Evlerdeki eşyalarını dahi alamamışlar, gittikleri evlerde hiç bir şeyi değiştirmemişler hep geri dönme umudundan. Otele geri dönerken bavul hikayemi anladım. 

Bu yolculuğun sayısı 9'du benim için, otel odamın numarasının 818 olması sebebiyle:) bu sabah onu da anladım. 9 tamamlanmanın, bırakmanın sayısı. Eskiyi bırakıp yeniye alışmanın. Yeni bir eve, yeni bir benliğe geçişin. Eski evde kalırsa aklın, o büyük acı dinmiyor. Ruhun parçalanıyor. Eskiden kalma eşyaların da elinden alınmış olabilir, için onlarda kaldıysa yeniden devam edemiyorsun. Ne kadar acı da olsa, yeniyi kabul etmek gerekiyor. Tek evimizin bedenimiz olduğunu kabul ederek. 

Minik bir düzeltme; yolculuğun sayısını neden 9 olarak hesapladım bilmiyorum ama yanlış hesaplamışım:) aslında "8" Şifahanede gördüğüm 8 köşeli yıldızı düşünürken yeniden hesapladım, 818'in rakamları toplamı 8 ediyor diye:) 8 köşeli yıldız Selçukluların kurallarını sembolize ediyormuş, bu kurallar da;  merhamet, şefkat, sabır, sır tutma, cömertlik, sadakat, şükür ve doğruluk.
Adrasan'a vardığımdaysa oda numaramın 17 olduğunu öğrendim:) yani bu yolculuğun sayısı da  "8"
8 benim hayatımda önemli ama bir türlü anlayamadığım bir sayıdır, bu yolculukta anlarsam söz buraya da yazacağım:)





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...