Henüz televizyonun içindeki renkli şeylerin gerçek bir ''iş'' olduğunu fark edemeyecek kadar küçük bir yaştan itibaren hep ilgim vardı o kara kutunun içindekine. Herkes gibi bir seyirci olduğumu zannediyordum aslında başlarda. Her Türkiyeli genç gibi ben de istediğim işe çoktan seçmeli bir test sonucunda sahip olabileceğimi zannediyordum. Öyle olmadığını kısa zaman sonra anladım. Üniversite hayatımın bana ve gelecek planlarıma etkisini anlatmayacağım bu yazının konusu bu değil. Ama bir şekilde farklı yollardan geçerek de olsa istediğim, merak ettiğim konuları öğrenebildiğim dersler alabildim. Ağzından çıkanları pür dikkat dinlediğim hocalarım da oldu. Ben büyürken (her manada) aslında en başından beri televizyona bir iletişimci olarak yaklaştığımı fark ettim. Mesleğim için alt yapımı çok küçük yaşlardan beri oluşturmaya başlamışım meğer. Birilerine bir şeyler anlatabilmek-ti bütün derdim. Bana iyi gelen herkese iyi gelsin, paylaşalım hayatı istiyordum. En basit haliyle hikayeler anlatmak istiyordum işte.
Ama ne yazık ki sadece dört yıllık süreç içinde, ben geliştikçe, daha çok düşündükçe, daha çok gördükçe, daha çok okudukça televizyonun içindeki her şey benden daha uzağa savruldu.
****
Milyonlara aynı anda ulaşan bir şey televizyon. Değiştirme, dönüştürme gücü çok yüksek bir araç.
Farklılığa zemin sağlayabilecekken aynılığa itiyor herkesi.
Aynılık ve derin bir aptallık.
Ben, fikrine duruşuna, alt yapısına bizleri yönlendirişine minnet duyduğum kimselerle bu konuları tartışırken, değişen kanal yapıları beni üzüyor.
Hep aynı kişilerin katıldığı tartışma programları, habercilik ahlakıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, birilerinin basın ve halkla ilişkiler departmanı olmuş haber programları, 200 dakikayı bulmuş süresi uzadıkça içerik kalitesi bozulmuş, aptal hikayelerle doldurulmuş televizyon dizileri, magazin programı adı altında doğallık kisvesiyle saçma sapan bir üslup takınmış bir takım insanlar ... ve bunların ucunda inanılmaz paralar ve siyasi çıkarlar.
Ne yapmalıyım bilmiyorum, elimde olan tek şey sosyal medya araçlarımla anlatmaya çalışmak.
Televizyon karşısında ya millet bunları izliyor işte deyip mutfağa geçtiğinde bir tepki göstermiş olmuyorsun.
Sana dayatılan bu aptallığa bir ses çıkar.
Seni uyuşturarak dünyanın parasını kazanıyor bu insanlar. Hepinizin gözünün içine baka baka anlatmak istiyorum.
Tek tek, tane tane.
Sokak sadece sandık başında değişmedi, değişmiyor.
O programlardaki kadınların ve adamların dili değiştirdi sokağı.
Evlenmek için maaş sorduğunda o kadın değişti sokak.
Haber kanalları doğruyu değil istenileni anlattığında değişti sokak.
Kanallar arasındaki keskin-siyasi- ayrımların da yardımıyla değişti sokak.
Her hafta birilerinin ölüp öldürüldüğü diziye değilde birbirini seven iki insanın öpüşmesine ceza kesildiğinde değişti sokak.
Sokak evlerin salonundan başladı değişmeye.
Lütfen artık uyanalım, uyanın.
İzlemezsen, sorarsan, reddedersen, ses çıkarırsan
Sen istersen olur uyan artık lütfen
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Rare Disease Day and the promises of personalized medicine
O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...
-
Pakistan dizileri Hint dizilerinden farklı. Onlar gibi coşkulu olmuyor genelde. Bu yüzden yarım bıraktıklarım hayli fazla. Ama bu dizi ...
-
Pakistan dizisi önyargımı biraz olsun kıran bir dizi izledim geçenlerde. Baştan söyleyeyim Hindistan dizilerindeki gibi rüzgarlar essi...
-
W e discussed a Japanese pachinko machine in an earlier post , a pinball machine, as an example of the difference between randomness and det...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder