Bize hep yanlış mı öğretmişler yıllarca , okulda öğretmenler, belki onlar da yanlış biliyor! yarım ,yarım daha bir bütün olmaz mı? kırılan parçalarımı topladım Öyle ise neden hala yarımım...
Giderken diğer yarımı götürdün benden. Bunu senin gibi hak etmeyen birinde bırakmayacağım...
Hiç bir gidişin son olmadığını, "bitti" dediği gün anlamıştım. Veda edişi bile, ona tekrar tekrar aşık olmama yetip de artıyordu. O gidiyordu. Aslında gitmiyordu, sadece kendi dünyasından çıkarıyordu beni. Öyle daha mutlu olacağına inanıyordu. Bunu zaman gösterecekti.
Hava buz gibi, içimde ki yangının kıvılcımları bütün hücrelerime sıçrıyor. İçime akan sicim gibi gözyaşları, bu yangını söndüremiyordu. Gözlerine bakamayacaktım , ellerini tutamayacaktım… O başkasının bir tanesi olacaktı... Kulaklarımda uğulduyor sesi. ‘’Bitti, bitti...’’
Mesai saati sonu , işten çıktım arabamla eve gelirken hep aynı şeyleri düşündüm durdum nedense. Hep güzel anıları hatırladım. İzmaritine kadar içtiğim sigarayla diğer sigarayı yakıp öyle söndürüyorum, mideme dokunduğunu bile bile...
Üstelik üstüm başım hep kül , sigaranın külümü yoksa , yaktığından geri kalanmıyım bilemiyorum....
Şimdi görse bağırırdı bana. " Yakma şu sigarayı , Deniz" derdi. Aslında pek adımı kullanmazdı, hep aşkım derdi.
Nasıl bu hale gelmiştik nasıl tükenip bitmiştik, bilmiyorum. Yok yok, aslında biliyorum nasıl bu hale geldiğimizi. Birinin sizi terketmesi için yapmanız gereken tek şey onuçok sevin, onsuz yapamayacağınızı hissettirin , gece gündüz onu düşünün, onun için ağlayıp zırlayın… O olmazsa öleceğinizi belirtin. Emin olun çok sürmeyecektir sizden uzaklaşması, Derya'nın yaptığı gibi…
Bir insan sevdim yüreği yoktu. ! Farkındaydım farkında olmasına , yüreği olurum sanmıştım olamadım, olunmuyormuş… Nasıl eli olmayan biri, başkasının beslemesiyle doysa da içine oturmuyorsa , içtiği su kendi eliyle içtiği gibi olmuyorsa işte öyle.
Olmuyormuş.
O kendini çektikçe ben koştum peşinden, huzuru mutluluğu verebilmek için…
En olmadık anlarda aklına geleyim de, içine keşke kelimesi bülbül olsun durmadan şakısın ...
Artık ayrı şehirlerde yaşıyor , ayrı havayı teneffüs ediyorduk. Sürmeyeceği baştan belliydi.
Arayacak biliyorum birazdan arayacak , aramalı....
Kırk beş yaşındayım ve alışık olmam lazım ayrılıklara.
Elbette sevdim , sevildim ama , Derya çok başkaydı. Yüreğimi titreten tek kadın…
Kısacık siyah saçları , yeşil gözleri ,pespembe yanakları vardı, kilolu olmasına rağmen ona çok yakışıyordu...
O hep takıntı yapardı , boyunun bir elli oluşu , kilosunun altmış dokuz oluşunu ailesine bağlardı küçükken çok balık yağıyla beslemişler de , zorla yedirmişler de benim umurum bile değildi ki , ben yüreğini sevmiştim...
Çalıştığım kurum beni görevlendirmişti. Babasıyla birlikte çalıştırdığı lokum yerini teftiş ettiğim gün tanışmıştık. Her zaman işim çabuk biterdi, o gün oradan çıkmak istememiştim. Yanımdaki iş arkadaşım sıkıntıdan patlamıştı. Aylar ayları kovalamıştı ve her gün biraz daha bağlanmıştım anlamadan meğer o hiç bağlanmamış...
Biliyorum birazdan arayacak...
Yirmi dakika yol boyunca hep bunları düşündüm . Eve geldim , ışıkları açmadan , üzerimi değiştirmeden, kendimi yatağa attım. Gözlerimi kapadım, sabah olacak ve herşey geçecek diye düşündüm. İçim çok acımayacaktı... Sabah uyanıp yatakta, ellerimi başımın altına koyup, tavanı izledim bir süre...
Kırgın mıydım ?
Evet , yaprağın rüzgâra kırıldığı kadar... Rüzgar ister miydi yaprağı oradan oraya savurup çaresiz bırakmayı...
Hayat mevsimler ise insan ağaçtan ibaret ise, kırıldığında sonbahar oluyorsun ve döküyorsun yaprağını ... Nasıl ki kırdılar dalımı sonbahar geldi ... Ardından ilkbahar gelecek, yeniden yeşereceğim , hemde aynı yerden , daha güçlü…
Daha bir hırsla tutunacağım ağaca , bir daha sonbahar geldiğinde daha güçlü , daha fazla dalım olacaktı kırılmaya müsait... Daha çok yaprağım , belkide daha çok canım yanacak ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder