Azizim şimdi nerden başlasam bilmem ki?
Son üç yıldır Amerika'ya gidiyor ve yaklaşık 2 hafta kalıyorum.
Tamam,
Ennnn başından, uçak yolculuğundan başlıyorum. Gidiş yaklaşık 11 saat sürüyor. O arada birkaç film devirip, elinize ne geçerse okuyorsunuz ya da uyuyorsunuz. (Ben pek uyumamaya çalışıyorum ki inince jet lag olmayayım.)
Tutulan ayaklar, bezgin bakışlar, sürekli yiyip içmekten dolayı önünüzde biriken çöpler...
(Allah var THY menüleri çok güzel, hele bir de havaalanında CIP Lounge'a girmişseniz yolculuk zaten pek keyifli başlamış oluyor.)
İnme vaktine yakın camdan baktığınızda İstanbul'un aksine yemyeşil bir New York görüyorsunuz. (Zaten dönünce İstanbul mimarisi gözünüze virane gibi geliyor)
Hani uçak inince bir alkışlama geleneği vardır ya, bu Amerika uçuşlarında pek olmuyor zira o kadar saat millete fenalık geldiğinden kimse de alkışlayacak derman kalmıyor.
Amerika'ya ilk gidişimde "Gerçekten filmlerdeki gibi" demiştim. Ya hu adam taksi şoförü rap yapıyor sanki konuşurken. Kadın (bekçi), ondaki özgüven bende yok. Bu nasıl bir rahatlık bravo...
Evleri genelde müstakil, estetik ve doğayı korumuşlar. Devasa ağaçlar...
Biz duble yolla, iki köprüyle övüneduralım adamların 5-6 şeritli yolları, bir sürü köprüleri var.
New York canlı bir şehir. İnsan çeşitliliği çok fazla. Metroda şöyle bir millete bakınca siyahi, çekik gözlü, sarışın...
Pek çok türden insan görüyorsunuz. Kozmopolit kelimesi yetersiz kalıyor.
Tesettürlü birilerine pek rastlamıyorsunuz ama rastlarsanız da azınlık psikolojisinden olsa gerek kardeş kardeş bir sıcaklık oluyor hemen.
Hatta bu kasım ayı gidişimde bir alışveriş merkezinde geleneksel Hintli bacılar görünce çok sevinmiştim.
(Hindistan seviyorum ben)
(Hindistan seviyorum ben)
Hemen o incredible İngilizcemle diyalog kurup baya sohbet etmiştim. Hatta bacılar müslüman çıkınca yumuş yumuş sarılmış, bıcır bıcır konuşmuş, gülüş gülüş ayrılmıştık.
Tamamını yürüyerek bir çift ayakkabı eskittiğim ada Manhattan... Gökdelen şehri ama içinde göletler, müze ve spor sahaları olan koccaman bir Central Park ormanı var. Her yerde sincabiler (Ay canlarım!)

Anlayacağınız adamlar şehir dizayn ederken insanı da düşünmüşler.
Her gün farklı bir otelde kalmak, nerenin nesi meşhursa el atmak, her şeyi Türkiye ile kıyaslamak (Maalesef çoğunlukla sınıfta kalıyor sevgili ülkem), farklı ve heyecanlı bir deneyim.
Tanımadığınız kişiler bile gülümsüyor, selam veriyor. İyi derece konuşamasanız bile kimse yadırgamıyor.
(Hatta ben kendimi koyverip işaretle anlatıyordum çoğu zaman)
Yiyecek kısmına gelince donut, pankek, tarçınlı ekmekler... Aman aman tatları yok ama iyi reklam etmişler orası kesin.
Ya hu kahvaltı yok resmen, yumurtalı ekmeğe tarçın konur mu hiç? Kesin yerleşirsem Türk işi fastfood açmak aklımı kurcalıyor.
İçli köfteler, sarmalar, gözlemeler... Millet bayram etsin.
Kahvaltı olmayan yerde helal yemek bulmak ise ciddi bir efor sarfettiriyor. Dayandık ton balıklı ekmeğe. Subway sağolsun.
New Jersey'de Patterson denilen bölgede Türk mahallelerinden mütevellit kebapçılar var. Güzel de yapıyorlar. Bunların dışında anladım ki giderken zeytin, krem peynir, tarhana vs götürmek lazım.
Amerika'nın güneyine indikçe nezaket ve elitlik artıyor gözlemlediğim.
New York kozmopolit olduğu için herkes kendi kültürünü getirmiş. Ama aşağılara doğru daha sık thank you ve sorry duyuyorsunuz. Hem çok daha güzel bir yerleşim var.
O kadar gezdim doğru düzgün otobüs görmedim. Sebebi ise araçların ve benzinin ucuz olması. 3300 kmde 110 $ benzin kullanmışız (Şaka gibi!)
Bizde böyle olsa yaşını dolduran araba alır, trafik sorunu da külliyen çözülmez.
Bizde böyle olsa yaşını dolduran araba alır, trafik sorunu da külliyen çözülmez.
Beyaz Saray oldukça mütevazı. Yine de önünde fotoğraf çektirenler eksik olmuyor. (O kadar seslendim Obama'ya. Bir hi bile demedi)
Özetle...
Amerika her ne kadar çılgın görünse de, insanları mutlu, sistemi oturmuş bir ülke. Dönünce Türkiye'deki kabalık ve aksaklıklar hemen gözünüze batıyor. Sonra sorguluyorsunuz: Müslüman olan biziz ama müslüman sıfatlarına onlar daha çok sahip görünüyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder