AL BAŞLIKLI KIZ

AL BAŞLIKLI KIZ



Vaktiyle küçük, sevimli bir kızcağız varmış. Onu kim görse beğenirmiş. Hele büyükannesi herkesten çok severmiş. Torununu sevindirmek için neler vereceğini bilemezmiş. Günün birinde ona al kadifeden bir başlık vermiş. Bu başlık kıza çok yakışmış. Onun için

başından hiç çıkarmaz, başka renkte başlık da giymek istemezmiş. Bu yüzden küçük kıza

"Al Başlıklı Kız" adını takmışlar. Günün birinde annesi demiş ki:

- Gel kızım, bak şurada bir parça çörekle bir şişe şarap duruyor. Bunları al, büyükannene götür! Kadıncağız hasta, zayıf.... Biraz yer, içerse belki iyileşir, kendini toplar. Fazla sıcak basmadan haydi yola çık.. Uslu uslu yürü! Yollarda koşma! Sonra düşersin, şişeyi kırarsın... O zaman büyükannen şarapsız kalır. Oraya vardığın zaman "günaydın" demeyi de unutma! Hem de içeri girer girmez köşe bucağa bakmaya başlama!

Al Başlıklı Kız:

- Peki anneciğim, sözünü tutacağım, demiş, annesinin elini öpmüş, evden çıkmış. Büyükannesi, köyden yarım saat uzakta bir ormanda oturuyormuş. Al Başlıklı Kız ormana girince karşısına kurt çıkmış. Kız bunun ne kadar kötü bir hayvan olduğunu bilmiyormuş. Bunun için ondan korkmamış. Kurt:

- Günaydın Al Başlıklı Kız, demiş.

- Sağol kurt!

- Böyle sabah sabah nereye gidiyorsun?

- Büyükanneme!

- Önlüğünün altındakiler ne?

- Çörekle şarap... Dün pişirmiştik. Büyükannem hasta da onun için bunları götürüyorum. Biraz yiyip içer de belki iyileşir, kendini toplar, diye...

- Al Başlıklı Kız! Büyükannen nerede oturuyor?

- Bir çeyrek kadar ötede... Ormanın içinde... Hani üç meşe ağacı yok mu? İşte onların altındaki evde... Biliyorsun değil mi?.. Alt yanında da cevizler var...

Kurt içinden şöyle düşünmüş: "Bu küçük, çıtı pıtı şey yağlıca bir lokma olur... Hem de yaşlı kadından daha lezzetlidir. Kurnazca davranmalısın. Böylelikle ikisini de afiyetle yiyebilirsin."

Bir süre küçük kızla birlikte yürümüş; sonra:

- Al Başlıklı Kız, demiş, bak çevremizdeki şu çiçekler ne kadar güzel!.. Niçin sağına soluna bakmıyorsun?.. Galiba kuşların ne kadar hoş ötüştüklerini duymuyorsun?.. Sanki okula gidermiş gibi dosdoğru yürüyüp duruyorsun. Burası orman... Her yan neşe dolu.

Al Başlıklı Kız gözlerini yukarı kaldırmış. Güneşin yapraklar arasından süzülüşünü, her yanın güzel çiçeklerle dolu olduğunu görünce, kendi kendine:

-Şu taze çiçeklerden bir demet toplayıp büyükanneme götürürsem kimbilir ne kadar hoşuna gider? Daha erken... Nasıl olsa çabucak evine varırım! diye düşünmüş.

Yoldan ayrılmış, ormanın içine dalmış, çiçek toplamaya koyulmuş. Kız çiçeklerden birini koparınca ötede daha güzelini görüyor, onu da koparmak istiyormuş. Böylece ormanın daha iç yanlarına doğru gidiyormuş.

Kurt dosdoğru yoldan giderek büyükannenin evine varmış. Kapıyı çalmış:

- Kim o?..

- Al Başlıklı Kız, sana çörekle şarap getirdi, aç kapıyı! Büyükanne:

- Tokmağı çeviriver, halim yok, ayağa kalkamıyorum!

diye seslenmiş.

Kurt tokmağı çevirmiş, kapı açılmış. Sesini çıkarmadan içeri girmiş. Doğru büyükannenin yatağına gitmiş, kadıncağızı yutmuş. Sonra giysilerini üzerine geçirmiş, başörtüsünü örtmüş, yatağına girmiş, cibinliği kapamış.

Bu arada Al Başlıklı Kız çiçeklerin peşinde dolaşıyormuş. Kucak dolusu çiçek topladıktan sonra aklına büyükannesi gelmiş. Geri dönmüş, yola koyulmuş. Eve geldiği zaman kapıları açık görünce şaşırmış. Odaya girince de ortalıkta bir değişiklik görmüş. Kendi kendine:

- Hayırdır inşallah, demiş, bugün içime bir korku girdi... Oysa başka zamanlar büyükannemin evine gelince içim açılırdı. Sonra:

- Günaydın! diye seslenmiş. Karşılık alamamış. Yatağa yaklaşmış. Cibinliğin bir ucunu kaldırmış. Büyükannesi yatakta yatıyormuş. Başörtüsünü burnuna kadar çekmişmiş:

- Aman büyükanneciğim, kulakların niçin bu kadar kocaman?

- Sesini daha iyi işitmek için yavrum.

- Ya gözlerin neden bu kadar iri?

- Seni daha iyi görmek için yavrum!

- E, ellerin neden o kadar büyük?

- Seni daha iyi kucaklamak için yavrum!

- Peki, ya ağzın neden bu kadar kocaman, böyle korkunç?

- Seni çıtır çıtır yemek için!

Kurt bu son sözü söyler söylemez yataktan fırlamış, zavallı kızcağızı yutuvermiş.

Kurt karnını doyurunca yeniden yatağa uzanmış; uykuya dalmış, horlamaya başlamış. O

sırada evin önünden avcı geçiyormuş. Kendi kendine:

- Yaşlı kadıncağız ne kadar horluyor? Dur gireyim de bakayım. Belki başına bir şey gelmiştir! demiş, eve girmiş. Yatağın yanına geldiği zaman içinde kurdun yatmakta olduğunu görmüş:

- İşte seni elime geçirdim, koca canavar! Ne kadar zamandır seni arayıp duruyordum zaten! demiş.

Omuzundan çifteyi almış. Kurdun üzerine sıkacağı sırada aklına büyükanne gelmiş. "Belki de kurt onu yutmuştur. Kadıncağızı belki kurtarabilirim" diye çiftenin tetiğini çekmemiş. Eline bir makas almış. Uyuyan kurdun karnını yarmaya başlamış.



Yarık bir parça büyüyünce al başlık görünmüş. Bir parça daha yarınca küçük kız dışarı fırlamış:

- Aman öyle korkmuştum ki, demiş, kurdun karnı ne kadar karanlıkmış... Arkasından büyükanne de diri diri dışarı çıkmış. Kadıncağız hemen hemen soluk alamayacak bir durumdaymış.

Al Başlıklı Kız koşup gitmiş, iri taşlar toplayıp getirmiş. Bunları kurdun karnına doldurmuşlar. Kurt uyandığı zaman onları görünce kaçmak istemiş, ama karnındaki iri taşlar çok ağırmış. Hemen yere düşüp ölmüş.

Üçü de çok sevinmişler. Avcı kurdun derisini yüzmüş; alıp evine götürmüş. Büyükanne

Al Başlıklı Kızın getirdiği çöreği yemiş, şarabı içmiş, kendine gelmiş. Al Başlıklı Kız da kendi kendine şöyle demiş:

- Bundan sonra bir daha annenin sözünden dışarı çıkmayacaksın. Doğru yoldan ayrılarak, yalnız başına ormanların içinde dolaşmıyacaksın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...