yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

North Carolina




Yol enerjisi. Simit tadında, hafif tarçın ve soğan aromalı, peynirli bir şey. Bayıldım sana! 



North Carolina bize 3 saat. Varmamıza son bir saat çöl sahil karşımı yerlerden geçtik. 



Sanırım su baskınlarından dolayı sahildeki evlerin çoğunun altı böyle boş bırakılmış.



Klasik Amerikan evleri. İlk zamanlar her birinin fotoğrafını çekesim geliyordu ama burda evler hep böyle villa gibi. 











Okyanusa varıyoruz.



Atlantik Okyanusu 











Muazzam! 



Dönüş yolundan bir tablo.



İşte okyanus böyle bir şey.




Emine ile Perfect İngilizce


İnstagramdaki İngilizce öğrenme maceralarımı bilenleriniz var. Bununla beraber bir dolu şey, sosyetik haller, dünya insanlarıyla etkinliklere düşmeler falan... 
İşte şurdayım buyrun @eminebektasi 

Geldiğimden beri boş durmuyorum. Ve dedim ki neden benim blog bacılarım, gardaşlarım da İngilizce öğrenmesin? Biliyorsa daha da geliştirmesin?  
Hadi bakalım, hep beraber resimlere ve anlamlarına odaklanıyoruz. 



Keep your life bright. 
Yani diyor ki, ışığına sahap çık böbeyim.



Live your life, like there's no tomorrow.
Diyor ki, ölürsem kabrime gelme istemem. Akan gözyaşlarımı silme istemem aağğğ.



Life is good.
Yani, hadi iyisin kerata, kapmışın şekerleri.



You hold the key to my heart.
Yani diyor ki, Erkan enaktarlar goltuğun altında galık, beni ara.



Embrace life and all that it offers.
Yani, hayatı kucakla bak beyin bedava, bedava ya, niye hamallık yapıyoson. 



Ghouls, goblins and witches in flight.
Yani diyor ki, gulyabani yoktur. 
Hayır vardııır. Yoktuuuur. 
Anaaa geliyo...



Explore new heights.
Yani, yeter oturdun kalk çay koy.



Live the life you love.
Diyor ki, beni sevdiğime pişman ettiler, beni bugünümden dünden ettiler.



Life is truly amazing adventure.
Adamın biri ölücem ölücem diyormuş, kimse inanmıyormuş. Ölmüş. Mezar taşına yazdırmış, inanmadınız bak ne oldu şimdi. Hahahaaa...



Tamamen ücretsiz derslerimiz devam edecek arkadaşlar. Yalnız tekrar etmezseniz unutursunuz.


Sevirem sizi.





Reklamlardaki Gibi Olmayan Şeyler



Reklamlarda hani pek süslü, pek afilli, pek janjanlı ya her şey. Hani gerçek hayatta pek de öyle olmuyor ya. Hani beklentilerimiz zirvelere çıkıp birden çakılıyor ya.
İşte buna dikkat çekiyoruz. 




Misal, kahve kutusu hiç de reklamlardaki gibi görkemli açılmıyor.



İster mim deyin, ister akım. Başlattım gitti gari. İster video paylaşın, ister fotoğraf.  

Hadi biraz eğlence, biraz farkındalık.
Hatunlar, erenler, adı geçenler geçmeyenler, happynis davetlisiniz. 









İlahi American People


 Anacım hiç fikirlerini söylemekten çekinmiyorlar.
  Kursa gittiğim okulun hocası seçim zamanı Trump'a değil Hillary'ye oy vereceğini rahatça söylemişti.
 Bizde hoca öyle bir şey söylese propaganda yapıyor olur, soruşturma açılıyor olur, hatta vatan haini bile olur birilerince.
  Hoca siz kime oy verirdiniz diye sordu o gün. Bir siyahi çocuk Trump dedi. Kalan hepimiz ise Hillary dedik ve o çocuğa güldük.  Sonraki hafta o çocuk bize güldü.


 Trump seçildiğinde büyük çoğunluk şaşkındı ama eyalet sistemi olduğu için herkesi kendi yaşadığı bölge ilgilendiriyor burda. Çok da takmadılar. 

  Ama ilginç bir şey oldu. İnstagramdan takip edenler bilir, yazmıştım.
Trump'ın 7 müslüman ülkenin vatandaşına Amerika'ya girişte kısıtlama getiren kararını havaalanlarında, bilumum yerlerde halk protesto etti. Federal yargıç da kararı askıya aldı.
  Hatta önünde, İsa da muhacirdi yazan pankartla oturan bir rahibe vardı havaalanında.

  Dış politikası, birçok ülkenin de desteğiyle, canlar yakan bir Amerika. 

 İç politikası, başkana itiraz edebilen, kararları sorgulayan, askıya alan, halkı sesini çıkaran, başkan yapıyorsa doğrudur demeyen, koyun olmayan bir Amerika. 


  Önceki yazılarımda bahsettiğim bir konu vardı. 
  Burda eyalet başkanlarının resimlerini orda burda görmüyoruz, köprülerde veya geçitlerde şu tarihte, şu parti zamanında yapılmış gibilerden ifadeler yok demiştim. 
Mesela bizde kandil olur, belediye başkanı kendi resmiyle bir kutlama afişi astırır yollara. Ben yaptım, benim zamanımda olduculuk var bizde. 

  Aslında Türkiye'deyken bu dikkatimi çeken bir şey değildi. Ama buraya geldim ve gördüm ki eyalet başkanlarının  resmini bırakın, adı sanı geçmiyor.

   Sonra merak ettim, dedim bizim Bursa'da rastgele bir belediyenin internet sitesine bakayım. İnanır mısınız sayfa başkanın resimleriyle dolu. Masasında otururken, toplantı halinde, bilmem kimle el sıkışırken, açılış yaparken. 
 Birden öyle yadırgadım ki. Demek Türkiye'deyken normal geliyordu bize, başka ülkelerde nasıl olduğunu bilmiyorduk çünkü.


   Burda evde acil butonu var. Gerçi her evde var mı bilmiyorum. Türkiye'de de olsa dediğim şeylerden. 
 Geçenlerde misafir çocuğu yatak odasındaki butona basmış. Nasıl ses çıkıyor evden, kaçacak yer arıyoruz.
 Dakikasında güvenlik geldi. Açıkladık durumu ama yine de evi gözüyle şöyle bir kolaçan etti. Belki biri gizlice yardım istemiştir diye sanırım.
  Adam gitti, sonra elinde makbuzla geri geldi. Saat, tarih ve yanlışlıkla basıldığı yazıyor.
 Türkiye'de o kadar gerekli bir şey ki. Kadına şiddet azalır, hırsızlık azalır, yalnız yaşayan hasta veya yaşlılar için zamanında müdahale olur.


  Geçenlerde birinci ağızdan dinlediğim bir olayı anlatayım. Biliyorsunuz burda polisin tehdit olarak gördüğü kişiyi öldürme yetkisi var. 
 Arkadaş gece trafikte. Arkasına polis takılıyor. Bir süre normal gidiyorlar. Sonra polis, ışıkları yakıyor, sirenleri çalıştırıyor. Arkadaş kenara çekip bekliyor. 
  Polis geliyor yanına. İyi akşamlar diyor güler yüzle. Biraz hızlı mı gidiyordunuz diye soruyor. Soru olarak olarak yöneltiyor çok ilginç. Arkadaş, hız sınırını aşmadığımı düşünüyorum ama bilemiyorum diyor. Sonra ölçüyorlar 55 sınırını biraz geçmiş. 
  Belgelerine bakıyor, geçmişinde cezası olup olmadığını kontrol ediyor ve ilk olduğu için sadece uyarıyorum diyor, bırakıyor. 


  Burda ehliyet sınavına hazırlanıyorum. Kuralların olduğu sürücü kitapçığını bitirdim. 
  Türkiye'deyken ehliyetim vardı. Şimdi sınava hazırlandığım kitapçıkları kıyaslıyorum da arada öyle çok fark var ki. Motorun parçaları, yağ çubuğu, bilmem işleyişi, aksanı falan öğretiliyordu Türkiye'de. Sınavda motor bölümü vardı. Burda onları bilmeniz gerekmiyor. 
 Ama mesela alkol kullanmasanız bile ölçülerini bilmeniz gerekiyor. Alkollü araç kullanmanız halinde para cezasıyla kurtulamayacağınızı bilmeniz gerekiyor. Kademe kademe, klinikte tedavi olacağınızı, toplum hizmeti yapacağınızı, hapse gireceğinizi bilmeniz gerekiyor. 
Filmlerde gördüğünüz o uzun sarı okul otobüsleri öğrenci indirirken bütün trafiğin durduğunu bilmeniz gerekiyor. Ve bunun gibi pek çok şey. 
 Okudukça uygulaması basit ve tedbir noktasında gerekli olan, neden bizde de olmasın dediğim konular.


  Trafikte şöyle bir uygulamaya da şahit oldum.
  Bir gece yoldayız aniden trafik durdu. Navigasyon az ilerde kaza diyordu. Ambulans, itfaiye, polis sirenlerle geçti yanımızdan.
  Dedik ortalık alev aldı, ölüler, yaralılar var. Yarım saat kadar bekledik. Sonra yol açıldı birden.
 Kaza neymiş, durum nasılmış diye ilerledikçe hiçbir şey göremedik. Bildiğiniz yol. Az önceki hengame hiç yaşanmamış da öylesine beklemişiz gibi.
  Sonra öğrendik ki, ciddi kazalarda yolu temizlemeden trafiğe açmıyorlarmış, insanlar görüp etkilenmesin diye.


  Burası akşamları dil öğrenmek için gittiğim devlet lisesi. Telefon kapsama alanı dışında okulun içerisinde. Hemen solda uyarısı var. Yine basit ve gerekli bir uygulama.


Ve bir not;

  Benim gözlemlerimi yazma sebebim başka bir dünyayı tanımanız için. Çünkü bilmeyen talep etmez.

  Biz okullarda, kitaplarda öğrettikleri gibi gelişmiş değil, gelişmekte olan bir ülkeyiz. Yıllardır böyle.

 Batının faydalı taraflarını almak lazım sözünü  nerdeyse atasözü yaptık ama bir türlü uygulayamadık.

 Çünkü batının faydalı taraflarını göstermek yerine izdivaç programları sundular. Bir adaya toplanmış ot kök yiyen insanları, bir evin içine tıkılmış birbiriyle didişen insanları, jüri karşısında ezilen büzülen, yerlere yatan, kılıktan kılığa giren insanları sundular. Hem de saatlerce.

 Çünkü insanımızın batının faydalı taraflarını bilmesine gerek yoktu, hatta bu sakıncalı bile olabilirdi. 

  İşin acı tarafı ise bu programların devam etmesi, her geçen gün farklı versiyonlarının sunulması ve insanımızın gittikçe bu girdapta kaybolması. Kaybolmasının istenmesi.

  Evet Amerika'da onlar olurken, Türkiye'de bunlar oluyor. Hatta uzun süredir sosyal medyaya taşan bir tahammülsüzlük halet-i ruhiyesi, bir karşı görüş çıksa da hücum etsek modu da bunlara eklenmiş durumda. 

 Kolayca birilerini kahraman, birilerini vatan haini ilan edecek kadar cesur yığınlarız artık. Kolayca ikna olan, az soran, çok bilen, çabuk yargılayan...

 Temkinli olmak lazım. Zira Allah kulluktaki kusurları rahmetiyle affeder de, iftira atılmışsa, kul hakkına girilmişse, helallik almadan zinhar kurtuluşa erilmez. 






Yeni Tatlar


  İlginç, değişik, işte cumbul cumbul tatlara pek açığımdır. 
  Tabi bu tatlar her zaman lezzet duyularımı zirveye çıkarmıyor. 
  Anam bunun yendiğinden emin misiniz diyesim geldiği de oluyor ama içime atıp yola devam ediyorum. 
  Hayat bir yolculuk anacım, neydek durak mı...



Balkabaklı kahve... Sonlara doğru kabak tadı verdi evet.



Tofu... Soya fasulyesinden Uzak Doğu'ya has bir şey. Resmen helva muamelesi yapmışım ama heç tadı yoh.



Hurmişli kurbiş... Lezzetli ama hamuru kum kum. Misafirin yanında yenmemeli, yeniyorsa da konuşmamalı. Boğulma tehlikesi var.



Yıldız meyvesi... Belli bir tadı yok ama ay nasıl sulu, nasıl ferah.



Kumkuat... Portakalın küçüğü. Anacım ısrarla şuna kabuklarıyla yeniyor demeyin ya, zehir gibi. İçim ürperdi şu an. Soydum yedim mis gibi.



Hindistan cevizli aloe vera suyu... Nasıl sevdim bunuğğ. İçinde jelleri de var, kımıl kımıl. Çok yoğun bir tat. Yemeğin üstüne falan içerseniz dağa tırmandırabilir.



Poaça... Makedonya'ya has. İçini patatesli zannedip koca bir parça ısırdım ama yutmam zor oldu. Hepsi hamurmuş gı.



Tatlı patates... Bunu balkabağı gibi kesip, şekerle, tarçınla fırınlıyorlar, oluyor tatlı. Ama ben ısrarla kızartmasını yapmaya devam ediyorum. Türk'üm çünkü. Havuç gibi tatlımsı. Çok lezzetli.



Pecan Pie... Buraların meşhur payı. Koca kazandıran pay da diyorlar. Eskiden bundan yapıp sevdiklerine götürürmüş kızlar. Muhteşem bir tat ya. Elim ayağım titriyor şu an.



Guava... Tadı az, kokusu tropik aromalı meyve. Sehpanın üstündeki tabaktan bile kokusu geliyor buram buram. İştahla ısırıyorsunuz, yok. Bir de taş gibi çekirdekleri var. Sen uzaktan kok annem. Yemesem de olur.



Crispi roll... 12 tahıllı sağlıklı atıştırmalık. Bizim gong var ya, ona benziyor biraz. Ama çok doğal ve keyifli bir tat. Keyifli?? De get bacım, uyduruk uyduruk cümleler uydurmayın ya.



  Pardon bu yenmiyor, araya karışmış.



Mochi... Uzak doğu tatlarından. Dışı susamlı pirinç lapası. İçi... İçiiii haşhaş gibi geldi bana. Çok hoş bir tat. Çeşitleri de varmış bunun. Bizim Kore hayranları evde denemişler, tarifleri var internette. Şeklini tutturamamışlar ama olsun, mochi yapan elleriniz dert görmesin kızlar.



Demirhindi... Bilenler vardır, bizim Sensiz Olmaz'daki Paro'nun yüzünü ekşite ekşite zevkle yediği şey. Macunumsu, toprağımsı, ekşimsi. Böyle yazınca pek yenilesi gelmedi ama çok hoş bir tat. Hakkat. 


Yeni tatlar devam edecüh.
Çoh eğlenecüh. 

Amerika'da Yeni Yıl ve Kar


Aşk Amerika'da yaşanıyor güzelim. Amerika bana, ben Amerika'ya özelim...
Höff resmen anlatım bozukluğu var bu şarkıda. 

Güneyde kış yok dediydiler, kendimi kar bekleyen İzmirli psikolojisine hazırlamıştım. Hakkaten kış bir geliyor, bir gidiyor buralara, daha çok bahar serinliği gibi. Hele kar hiç beklemeyin dediydiler. İncecik yağar. 

Ay bir yağdı. Gerçekten bir gün yağdı. Üç, dört gün kaldı. Biz de bulunca suyunu çıkardık. 









Kapılarımıza hava -1 derece olacak diye bir gün önceden yazı bıraktılar. Suların donmaması için önlemler yazıyordu. Şu üstteki kadar kar yağdı. Bütün gün kar araçları yolları temizledi. 



Hepimizin hayatını temsilen. Ama çok tatlış oldu ya! Kısa film dalında bütün kategorilere adayım...


⭐ 

Yılbaşı zamanı evleri muazzam ışıklandırdılar. Kendi inançları, kendi bayramları sonuçta.
Baktıkça bizim bayramlarımızın ne kadar sönük geçtiğini düşünüp üzüldüm. Bayramlar bizde akraba ziyaretlerine, zoraki ev gezmelerine veya tatil hayallerine sıkışmış durumda. 
 Oysa Osmanlı'da böyle miydi bayram eğlenceleri? 
Kabul edelim nerde o eski bayramlar derken bile bu zorakiliği kast ediyoruz aslında. Acilen kültürümüze uygun şekilde güncellememiz gerekiyor bazı şeyleri. Çok şeyleri. Zamanla anlatırım inşallah. 


Burda hemen her evin yanında yöresinde dekoratif süsler var. Geçenlerde boş bir eve bakmaya gittik. Evin önündeki porselen süsleri, heykelleri almamışlar, öylece duruyor. Kimse çalmıyor. Ya bizde olsa? 
Neyse...

Bakalım evleri nasıl süslemişler...




Sevgiler canlar 






Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...