ev etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ev etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Eğleniyonuz Mu Anam?



Eminönü değil, evin önü! Muhabbet var (embele annat annat bitmir), lezzet var (ele datlı, ele güzel), ana baba duası var (en möggeminden). Daha ne olsun gadasını aldığım...





















Bu Belki Son Günündür

Bu Belki Son Günündür Adam, telaşlı, öfkeli bir halde hanımına bağırıp, çağırıyordu. Babalarının sesini duyan iki çocuk ise yataklarından kalkıp salona gelmişti. Babalarının öfkesini görünce, korkmuş, sinmiş halde birer koltukta sessizce oturup kalmıştı. Adam, çocuklara, hanımın üzüntüsüne aldırmadan söylenip duruyordu; -Söyledim değil mi, söyledim. Bu gün toplantı olduğunu, açık mavi gömleği ütülemeni söyledim. “Kahverengi gömlekle gidiversen nolur!”muş. Bu gün sunum yapacağım, karamsar bir görüntü mü vereyim, dinleyenlerin içi kararsın, bu da projeye verecekleri oyu etkilesin! Bunu mu istiyorsun? -Tamam bey, bitti işte. Adam açık mavi göleği hışımla aldı; -Bitti, tabi bitti ama ben geç kaldıktan sonra bitmiş neye yarar. Hanımı çocukların korkmuş yüzlerine baktıktan sonra, yine eşini sakinleştirmeye çabaladı; -Dün bundan da geç çıkmıştın, vakit var, yetişirsin. -Anlamıyor ki, anlamıyor ki. Bu gün sunumu ben yapacağım. Herkesten önce gitmeliyim ki, gelecek önemli konuklara ‘Hoş geldi’ demeliyim. Adam bir sürü söz daha söylenerek, bağırarak çıktı, arabasını çalıştırıp uzaklaştı. Hanımı, direksiyon başında da öfke saçan eşinin halinden endişelendi, “Bir kaza yapmasa bari…” Eşi uzaklaşınca, çocuklarının yanına gidip sarıldı, rahatlatmaya çalıştı. -Madem erkenden kalktınız, hemen size sultanlara layık bir kahvaltı hazırlayıp getireceğim. Mutfağa geçti, zihnindeki huzursuzluğu dağıtmak için hemen neşeli müzikler çalan bir radyoyu açtı. Ocağa haşlamak için yumurta koydu, cezvede süt ısıtmaya başladı. Masaya zeytin, peynir, reçel koymayı da ihmal etmedi. Biraz sonra çocuklarına seslendi -Kahvaltınız hazııır! Çocuklar kahvaltıya otururken, radyoda müziğin birden kesilmesi dikkatini çekti. Son dakika haberi anonsuyla, radyonun sesini biraz daha açtı. Radyo’da zincirleme bir kaza haberi vardı. Ayrıntılarla biraz sonra birlikte olacağız demişti spiker ama kazanın yerini söylediği andan itibaren o sandalyesine yığılıp kalmıştı. Spikerin bahsettiği kaza yeri, kocasının her gün işe giderken geçtiği dörtlü kavşaktı. Eşinin bu kavşaktaki trafikten şikayetçi olduğunu, her sabah yoğun bir trafik olduğunu söyleyişi aklına geldi. “Geç kaldım diye acele edip acaba o da…” Aklına gelen düşünce içini daha da yaktı, hemen ayağa kalktı. -Çocuklar, unutmayın ocağa yaklaşmak yasak. Kahvaltınızı yapıp salona geçin, oynayın. Benim acil bir yere uğramam gerek, kapıyı da kimseye açmayın tamam mı? Çocukları uslu, söz dinler olduğu halde, çok kısa süreli de olsa evde yalnız bırakmak zorunda kalsa tekrar tekrar tembihte bulunurdu. Sokağa çıkmak için üzerine bir şeyler aldı, cebine de bir taksi parası aldı. Kapıya yöneldiğinde kocasının bu kazada ölmüş olabileceği endişesiyle kabaran yüreğine daha fazla dayanamayıp, ağlamaya başlamıştı. Göz yaşlarını çocukları görmesin diye, açık olan mutfak kapısına sırtını dönmeye özen gösteriyordu. İçindeki acının kocasının ölmüş olma ihtimali kadar, giderken kendisini kırması ve çocuklarının önünde bağırıp çağırmasından da kaynaklandığını anladı. Oysa her zaman böyle öfkeli değildi. -Eğer ölürse, çocuklarım babalarını, son gördükleri haliyle mi hatırlayacak? Kalp kıran, öfkeli bir baba olarak mı kalacak akıllarında? Kapıdan çıkarken, çocuklarına bir kez daha seslenecekti ama artık akan gözyaşları saklanamayacak haldeydi. Hemen kapıyı açıp dışarı çıkmak için hamle yaptı ama karşısında kapıya doğru adım atmakta olan kocası vardı. Adam, bir an karısının ıslak yanaklarına baktı; “Haberleri mi dinledin?” diye sordu. Hanımı, konuşamadan sadece başıyla onayladı. Adam, önce sarıldı, sonra eşinin yanaklarını sildi.Hanımı zorlukla sordu; -Hani önemli bir toplantına geç kalmıştın, niye döndün? -Kaza benim hemen yakınımda oldu. O anda toplantıdan daha önemli bir şeyi unuttuğumu hatırladım. Eğer o kazada ölseydim… O anda çocuklar da yanlarına gelmiş, babalarının yine öfkeli olabileceğini düşünerek, annelerinin yanında durmuştu. Adam, bütün içten, samimi gülümsemesiyle çocuklarını yanına çağırdı, boyunlarına sarıldı, yanaklarından öptü. -Ben bu gün büyük bir hata yaptım ve evden çıkarken, sizleri ne kadar sevdiğimi söylemeyi unuttum. Böyle önemli bir şey unutulur mu hiç. Ne yapalım, ben de geri döndüm. Yazan : Ahmet Ünal ÇAM

Bu Belki Son Günündür

Bu Belki Son Günündür

Adam, telaşlı, öfkeli bir halde hanımına bağırıp, çağırıyordu. Babalarının sesini duyan iki çocuk ise yataklarından kalkıp salona gelmişti. Babalarının öfkesini görünce, korkmuş, sinmiş halde birer koltukta sessizce oturup kalmıştı.

Adam, çocuklara, hanımın üzüntüsüne aldırmadan söylenip duruyordu;
-Söyledim değil mi, söyledim. Bu gün toplantı olduğunu, açık mavi gömleği ütülemeni söyledim. “Kahverengi gömlekle gidiversen nolur!”muş. Bu gün sunum yapacağım, karamsar bir görüntü mü vereyim, dinleyenlerin içi kararsın, bu da projeye verecekleri oyu etkilesin! Bunu mu istiyorsun?

-Tamam bey, bitti işte.

Adam açık mavi göleği hışımla aldı;
-Bitti, tabi bitti ama ben geç kaldıktan sonra bitmiş neye yarar.

Hanımı çocukların korkmuş yüzlerine baktıktan sonra, yine eşini sakinleştirmeye çabaladı;
-Dün bundan da geç çıkmıştın, vakit var, yetişirsin.
-Anlamıyor ki, anlamıyor ki. Bu gün sunumu ben yapacağım. Herkesten önce gitmeliyim ki, gelecek önemli konuklara ‘Hoş geldi’ demeliyim.

Adam bir sürü söz daha söylenerek, bağırarak çıktı, arabasını çalıştırıp uzaklaştı. Hanımı, direksiyon başında da öfke saçan eşinin halinden endişelendi, “Bir kaza yapmasa bari…”

Eşi uzaklaşınca, çocuklarının yanına gidip sarıldı, rahatlatmaya çalıştı.
-Madem erkenden kalktınız, hemen size sultanlara layık bir kahvaltı hazırlayıp getireceğim.

Mutfağa geçti, zihnindeki huzursuzluğu dağıtmak için hemen neşeli müzikler çalan bir radyoyu açtı. Ocağa haşlamak için yumurta koydu, cezvede süt ısıtmaya başladı. Masaya zeytin, peynir, reçel koymayı da ihmal etmedi.

Biraz sonra çocuklarına seslendi
-Kahvaltınız hazııır!

Çocuklar kahvaltıya otururken, radyoda müziğin birden kesilmesi dikkatini çekti. Son dakika haberi anonsuyla, radyonun sesini biraz daha açtı. Radyo’da zincirleme bir kaza haberi vardı. Ayrıntılarla biraz sonra birlikte olacağız demişti spiker ama kazanın yerini söylediği andan itibaren o sandalyesine yığılıp kalmıştı. Spikerin bahsettiği kaza yeri, kocasının her gün işe giderken geçtiği dörtlü kavşaktı.

Eşinin bu kavşaktaki trafikten şikayetçi olduğunu, her sabah yoğun bir trafik olduğunu söyleyişi aklına geldi. “Geç kaldım diye acele edip acaba o da…” Aklına gelen düşünce içini daha da yaktı, hemen ayağa kalktı.

-Çocuklar, unutmayın ocağa yaklaşmak yasak. Kahvaltınızı yapıp salona geçin, oynayın. Benim acil bir yere uğramam gerek, kapıyı da kimseye açmayın tamam mı?

Çocukları uslu, söz dinler olduğu halde, çok kısa süreli de olsa evde yalnız bırakmak zorunda kalsa tekrar tekrar tembihte bulunurdu.

Sokağa çıkmak için üzerine bir şeyler aldı, cebine de bir taksi parası aldı. Kapıya yöneldiğinde kocasının bu kazada ölmüş olabileceği endişesiyle kabaran yüreğine daha fazla dayanamayıp, ağlamaya başlamıştı. Göz yaşlarını çocukları görmesin diye, açık olan mutfak kapısına sırtını dönmeye özen gösteriyordu. İçindeki acının kocasının ölmüş olma ihtimali kadar, giderken kendisini kırması ve çocuklarının önünde bağırıp çağırmasından da kaynaklandığını anladı. Oysa her zaman böyle öfkeli değildi.

-Eğer ölürse, çocuklarım babalarını, son gördükleri haliyle mi hatırlayacak? Kalp kıran, öfkeli bir baba olarak mı kalacak akıllarında?

Kapıdan çıkarken, çocuklarına bir kez daha seslenecekti ama artık akan gözyaşları saklanamayacak haldeydi. Hemen kapıyı açıp dışarı çıkmak için hamle yaptı ama karşısında kapıya doğru adım atmakta olan kocası vardı.

Adam, bir an karısının ıslak yanaklarına baktı; “Haberleri mi dinledin?” diye sordu. Hanımı, konuşamadan sadece başıyla onayladı. Adam, önce sarıldı, sonra eşinin yanaklarını sildi.Hanımı zorlukla sordu;

-Hani önemli bir toplantına geç kalmıştın, niye döndün?

-Kaza benim hemen yakınımda oldu. O anda toplantıdan daha önemli bir şeyi unuttuğumu hatırladım. Eğer o kazada ölseydim…

O anda çocuklar da yanlarına gelmiş, babalarının yine öfkeli olabileceğini düşünerek, annelerinin yanında durmuştu. Adam, bütün içten, samimi gülümsemesiyle çocuklarını yanına çağırdı, boyunlarına sarıldı, yanaklarından öptü.

-Ben bu gün büyük bir hata yaptım ve evden çıkarken, sizleri ne kadar sevdiğimi söylemeyi unuttum. Böyle önemli bir şey unutulur mu hiç. Ne yapalım, ben de geri döndüm.

Yazan : Ahmet Ünal ÇAM

Maket

-Emre! Haydi, kalk oğlum! Okula geç kalacaksın.
Emre, annesinin sesiyle uyandı ve:
-Tamam anne! Az sonra geliyorum, dedi.

Sabahları erken kalkmak onun için oldukça zor oluyordu. Çünkü annesinin bütün ısrarlarına rağmen gece çok geç yatıyordu. Her sabah kendi kendine: "Bu akşam erkenden yatacağım. Azıcık uykuyla okula gitmek çok zor geliyor, bana." diyordu, ama akşamları televizyon izlemekten vazgeçemiyordu. Bu nedenle kendi iyiliği için aldığı kararı yine kendisi bozmuş oluyordu. Bu sabah da erkenden kalkıp okula gitmek ona çok zor gelmişti.

O gün okulda öğretmeni onları biraz uğraştıracak bir ödev verdi. Öğrencilerin seçecekleri bir dalda ve konuda ödev hazırlamalarını isteyerek:
- Resim yapabilirsiniz. Konusuna siz karar vereceksiniz. Bir şiir de yazabilirsiniz. Veya bir hikâye, hatta bir masal olabilir. Beğendiğiniz ve tamamen kendi çabanızla hazırlayacağınız bir maket de olabilir. Yapmak istediğiniz şeye kendiniz karar vereceksiniz. Bu ödev için size iki hafta süre vereceğim. İyice düşünün ve en beğenerek yapacağınız şeyi hazırlayın, dedi.

Sınıfta çalışkanlığı ile dikkat çeken Elif:
-Öğretmenim, maket hazırlayabilirsiniz, dediniz. Ne tür maketler hazırlayabiliriz, diye sordu.

Öğretmen:
-Meselâ, mukavvadan tarihi bir ev maketi yapabilirsiniz veya bir gemi maketi de olabilir bu. Ne yapacağınıza kendiniz karar vereceksiniz. Sınıf içinde birbirinizden yardım alabilirsiniz, ama dışarıdan kimsenin yardımı olmadan bu ödevi yapmalısınız. Anne ve babanız veya sizlerden büyük kardeşleriniz gibi kimselerden yardım almamalısınız, dedi. Bu tür bir ödev daha önce kendilerine hiç verilmemiş olduğundan bütün öğrenciler çok heyecanlanmışlardı. Emre de arkadaşları gibi bu heyecanı yaşıyordu.

Emre okuldan eve döndüğü zaman, her gün yaptığı gibi hemen televizyon izlemek yerine odasına kapanmıştı. Nasıl bir şey yapabileceğini düşünüyordu. Annesi bu duruma çok şaşırmıştı. Ama aynı zamanda oğlunun ders çalıştığını düşünerek mutlu oluyordu.

Emre bir süre sonra odasından çıkarak annesine:
-Anne, bana para verebilir misin? Öğretmenim bugün bize değişik bir ödev verdi. Çok düşündüm, ama ne yapabileceğime karar veremedim. Ben de hazır alıp okula götüreceğim, dedi.

Annesi:
- Peki, ödeviniz ne ile ilgili, diye sordu.

Emre, öğretmeninin söylediklerini olduğu gibi annesine anlattıktan sonra:
- İşte böyle anne. Ben ne yapabilirim, bilmiyorum. Onun için gidip güzel bir ev maketi alacağım ve kendim yapmışım gibi okula götüreceğim, dedi.

Annesi, oğlunun bu sözlerine çok üzüldü. Ona:
-Neden kendin yapmak için uğraşmıyorsun da hazır alıp götürmeyi düşünüyorsun? Hem bu öğretmenini aldatmak olur. Nasıl böyle bir şey düşünebildin, diye sordu.

Emre:
- İyi ama ben nasıl maket yapabilirim ki? Hem diğer konularla ilgili bir şey de yapamam. Resim yapmayı hiç sevmiyorum. Şiir veya öykü gibi şeyler de yazamıyorum. Yapabileceğim tek şey maket. Ama onu da nasıl yapacağımı bilemiyorum, dedi.

Annesi:
- Benim anladığım kadarıyla öğretmeniniz, gizli yeteneklerinizi ortaya çıkarmak için böyle bir ödev vermiş. Ayrıca ben inanıyorum ki, sen istersen bunu başarabilirsin. Hem iki hafta gibi uzun bir zamanın var. Öğretmeniniz sınıf içinde yardımlaşmanıza da izin vermiş. En doğrusu, sınıf arkadaşlarından senin gibi maket yapabilecek olanlarla birlikte bu ödevi hazırlamanız. Kaç kişi maket yapmak isterse toplanın ve her gün ders çıkışı birlikte çalışın, dedi. Emre önce bunu kabul etmek istemedi, ama sonra bu fikir ona akıllıca geldi.

Ertesi gün sınıfta:
- Ben maket yapmaya karar verdim. Başka maket yapmak isteyen var mı, diye sordu. Üç kişi bu fikri beğenip ona katıldı.

Emre ve üç arkadaşı aralarında konuştular ve maketlerin hepsini, yardımlaşarak yapma kararı aldılar. O günden sonra da her okul çıkışı rahat çalışabilecekleri bir yerde toplanarak birlikte çalışmaya başladılar. Bu çalışma hem Emre için hem de arkadaşları için çok faydalı olmuştu. Çünkü artık hiçbiri boş işlerle vakit kaybetmiyor veya bütün boş vakitlerinde televizyon izlemiyorlardı. Herkesin maketinin diğer arkadaşınınkinden farklı olmasına karar verdiler. Bu durumda sadece ev maketi değil bir gemi, bir araba ve bir tane de çocuk parkı maketi yapacaklardı. İlk önce hep birlikte ev maketini yaptılar. Beklediklerinden çok daha güzel bir maket olmuştu. Bu onları daha fazla heveslendirdi. Sırasıyla diğer maketleri de yaptılar. İki haftalarını bu işe ayırmışlardı. Bu sayede hem paylaşmanın güzelliğini yaşamış hem de çok iyi dostluk kurmuşlardı. Ayrıca kendi yeteneklerinin farkına varıp kendileri için en doğru mesleğin ne olacağına karar vermişlerdi.

İki haftanın bitiminde öğretmenleri büyük bir sevinç yaşadı. Öğrencilerinin farklı dallarda yaptıkları ödevler ve bu ödevlerdeki başarıları onu çok duygulandırmıştı. Özellikle büyük bir el becerisi ve zekâ gerektiren maketler çok hoşuna gitmişti. Bütün öğrencilerini sırayla tebrik etti.

Maket yapmak ve bundan keyif almak Emre'de büyük değişikliklere neden oldu. Ödevi bitmiş olmasına rağmen maket yapmaya devam etti. Bazen arkadaşları da ona katılıyor, birlikte çok güzel şeyler yapıyorlardı. Bu arada derslerinde de iyi notlar almaya başlamıştı. Televizyon ise eskisi kadar dikkatini çekmiyordu. O, kendisini asıl mutlu eden şeyi bulmuştu ve bir daha onu bırakmadı.

Hilal Acar

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...